Marketler üzerinde 'organik' yazan gıdalardan geçilmiyor. Pazarlarda da sebze-meyve tezgahları organik yazan etiketlerle dolu… Peki bu ürünler ne kadar doğal? Yiyip-içtiğimiz gıdaların organik olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
Organik ürünlere talep neden artıyor?
İnsanlar sebebi anlaşılmaz bir şekilde hastalanıyor. Doktorlar bu hastalıkların çoğunun neden olduğunu açıklayamadığı gibi, konu tedaviye geldiğinde ilaç yazmak dışında bir şey de yapamıyor.
İnsanların tıbba olan güveni tamamen sarsılmış durumda. Hâlâ doktorun her söylediğini harfiyen uygulayan iki meslek grubu var; bunlar da öğretmenler ve askerler. İki grup da “Doktor bilir” diyerek tıbba inanmaya devam ediyor. Ama son zamanlardaki bilinçlenme, yediklerimizin-içtiklerimizin olması gerekenden farklılaştığını ortaya koyduğundan insanların çoğu beslenmesini doğal besinlere kaydırdı… Marketler de bu talebi 'organik' tanımıyla karşılamaya çalışıyor. Talep çok olduğundan, organik ürünlerin fiyatları da olması gerekenin çok üzerine çıkabiliyor.
Organik tarımda kimyasal madde kullanılmıyor mu?
Organik ürün yetiştirirken, endüstriyel tarımda kullanılan ve zararlı olan pek çok kimyasal madde kullanılamıyor. Bu kimyasalların kullanım amacı sadece zararlılarla mücadele değil. Bu maddeleri kullanarak, zararlılarla mücadelede işgücünü gerektirmeden üretim maliyetini de ucuzlatıyorlar. Mesela zararlı otla mücadelenin yolarak yapılması gerekiyor ama siz ot zehri atarsanız, hiç ot çıkmadığından işgücü de gerekmez. Fakat karşılığında da ot ilacını ürüne de bulaştırmış oluyorsunuz. Bu ilaçlar ister istemez bitkiye ve meyveye geçiyor, siz de tarım ilacı bulaşmış ürün yiyorsunuz. Ama işgücü kullanılmadığı için yevmiyenin 50 lira olduğunu düşünün; bu, ürünün fiyatını da ucuzlatıyor. Oysa tarım ilacı kalıntısının bu bitkinin meyvesinden uzaklaştırılması mümkün değil.
Bu ürünler neden pahalı?
Vatandaş öncelikle şunu bilmeli ki, organik gıda pahalı değil. Üreticinin de karnını doyuracak kaliteli iş yaptığınızda ürünün maliyeti budur ama karşılığında siz de kaliteli ürün yersiniz, beslenirsiniz ve sağlığınızı da kaybetmezsiniz. Bunun bir de et ve süt üretimi boyutu var. Bir inek ne kadar geliştirilmiş soydan olursa olsun, günlük verebileceği süt 10-12 litreyi geçemez. Zira sütün yapımı için gereken maddeler hayvanın işkembesindeki bakteriler tarafından meydana getirilir ve bunun da bir zaman maliyeti vardır.
Bunu bir de yoğurt örneğiyle açıklamaya çalışalım. Diyelim ki sütü mayaladınız; bunun yoğurda dönüşmesi en az dört saat sürer. Bu süreci yarım saate indiremezsiniz. İşte süt miktarını arttıran yem alaşımları da bu kısıtlılığı sentetik maddelerle aşmayı sağlar. Bakterilerin doğal olarak sentezlemeleri gereken maddeler başka kaynaktan yarı sentetik olarak elde edilerek yeme karıştırılır ve süt miktarı bir anda 40 litreye çıkar. Böylece fiyat ucuzlar, lakin bunun da artık sütle bir alakası kalmamıştır. O nedenle “Organik ürünler neden pahalı?” diye homurdanan kesim, aslında o ürünün ucuz olmasının saçma olduğunu bilmelidir, zira yarı kimyasal bir bileşim tüketmektedirler.
Kış ortasında bile organik domates var ama…
Yumurtadan süte, bakliyattan sebze meyveye kadar 'organik' etiketiyle satılan gıdalar ne kadar organik? Yiyip, içtiğimiz gıdaların doğal olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
İşte bu noktada iş biraz karmaşıklaşıyor. Bir kere organik denen sistem de üreticinin tanımladığı bir sistem ve doğala daha yakın olma güvencesi veriyor. Bu üretim biçiminde her ilaç kullanılamaz, kullanım biçimi de belli şartlara bağlıdır. Ancak iş, eninde sonunda üreticinin iyi niyetine gelip dayanır. Zira üretici kuralları esnetirse anlamamız çok kolay değildir. Yüksek gelir düzeyine hitap eden marketler bu riski en aza indirmek için anlaşmalı tarım yapar ama sayıları çok azdır ve sadece birkaç lüks semtte bulunurlar. Diğerlerinin, hatta “Biz suyunu bile denetliyoruz” diye televizyon reklamları verenlerin bile sicilleri çok kötüdür; malın ucuzunu bulurlarsa organik olup olmamasına pek aldırmazlar.
Açık süt- kutu süt tartışması
Sütün organik olup olmadığının saptanması o kadar da kolay değildir; o nedenle pratik olarak “Günlük süt alın ve bir taşım kaynatıp yoğurdu bundan tutturun” diyoruz. Bunu bulamayanlar ise günlük pastörize süt almalıdır. Zira endüstri nedense “Sütün kokusunu alıyoruz” diyerek işleme başlıyor, sonunda da “Hijyen yapıyoruz” diye sütü öldürüp kutuya tıkıyor. Dolayısıyla piyasada organik süt ya da yoğurt diye satılan ürünlerin bir değeri kalmıyor. Bunların kaynakları organiktir ama ambalajlama öncesinde yapılan yüksek sıcaklık ve basınç işlemi organik özelliği tamamen ortadan kaldırır. Tüketici, ambalajlanmış ve uzun raf ömrüne sahip ürünleri organik diye fazlasını ödeyip satın alıyorsa yanıltıldığını bilmelidir. Kaynak organiktir ama işlemle bozulmuştur. Öte yandan tavuğun organik olup olmadığını pişme süresiyle test edebilirsiniz. Organik tavuk iki saatten önce pişmez; özellikle jöleli suyu şifa kaynağıdır.
Koku ve lezzete dikkat!
Tüketici olarak tamamen çaresiz sayılmayız; bazı noktalara dikkat ederek gerçek organik ürünleri satın alma olasılığımızı yükseltebiliriz. Bunlardan ilki, her ürünü mevsiminde tüketmek. Kış ortasında bile 'organik domates' bulabilirsiniz. Kurallara uygun üretilmiş de olabilirler ama güneşte olgunlaşmış domatesin kalitesini bu ürünlerden beklememelisiniz. Bir diğer nokta da, ürünün koku ve lezzet gibi bileşenlerinin yüksek olması.
Avrupa'da yaşayanlar bilir, marketlerde neredeyse yarım metrelik salatalıklar vardır, büyük olduklarından yarım satılırlar ama iş lezzete geldiğinde hiç tatlar yoktur. Üretim ne kadar doğala yakınsa koku ve lezzet de o kadar yoğunlaşır… Bibere azotlu gübre koyarsanız 20 santimetrelik düzgün ve koyu yeşil biberler elde edebilirsiniz ama 5-6 santimetrelik gerçek biber lezzetini veremezler. Normalinden büyük olanlardan uzak durmak da sağlık açısından yararlı bir yaklaşımdır.
http://www.tarimdanhaber.com/
Comentarios